• Abdomen : karın,batın.
  • Abortus : çocuk düşürme,düşük.
  • Absans : kısa süreli şuur kaybı.
  • Abse : çevre dokulardan kese tarzında doku ile sınırlı içerisi cerahat ile dolu oluşum.
  • Absorbsiyon : emilme, örn.sindirim, gıdaların barsaklarda absorbsiyonudur denilebilir.
  • Adrenalin : böbreküstü bezlerinin iç kısımları tarafından salgılanan bir hormondur. tabiatta bu hormonun görevi, organizmayı acil harekete hazırlamaktır ve etkisini, nabzın atışı, kanın iç organlar ve deriden kaslara sevk edilmesi, karaciğerdeki glikojenin glikoza değişmesi ve böylelikle acil bir enerji kaynağı sağlanması şeklinde gösterir.
  • Afaki : gözde, lensin olmaması.
  • Afazi : beyindeki ilgili alanların tahribi sonucu, konuşma veya konuşulanı anlama yeteneğinin kaybı. disfazi, aynı durumun daha hafif bir formudur.
  • Afrodizyak : cinsi arzuyu artırıcı maddeler, ilaçlara verilen isim.
  • Afoni : ses kaybı. kısmi veya tam olabilir. afoni sebepleri, genellikle konuşma kaslarını kontrol eden sinirlerin hastalığı veya zedelenmesi, boğaz, gırtlak hastalıkları veya nörozdur. histerik afoninin nedeni, şuuraltı, hiç konuşamamak veya özel bir durumda konuşmamamk arzusudur.
  • Aglütinasyon : sıvı bir süspansiyonda, ufak cisimciklerin bir araya gelip birbirlerine yapışmasıdır.
  • Agorafobi : geniş, açık bir sahada yalnız kalınca hissedilen, kontrol edilemeyen bir korkudur.
  • Ajitasyon : kişinin etrafa saldırganlığı, aşırı aktivitesi ile karakterize durum.
  • Ajite : rahatsız, huzursuz, taşkınlık yapan.
  • Akondroplazi : tedavisi olmayan, sebebi bilinmeyen kalıtsal bir cücelik tipidir. gövde normal büyüklüte olup, kol ve bacaklar anormal derecede kısa ve baş normalden büyüktür.
  • Akkomodasyon : gözün optik sisteminin çeşitli uzaklıklara uyum yaparak net görmenin sağlanması.
  • Akustik Sinir : işitme siniri.
  • Ambliyopi : gözde belirli bir bozukluk olmaksızın oluşan görme tembelliği.
  • Amnezi : hafızanın kısmen veya tamamen kaybolması.
  • Analjezik : ağrı kesici.
  • Anemi : kısaca, halk arasında kansızlık olarak bilinen anemi, alyuvarların sayı olarak az olması ve alyuvarların içerisinde bulunan hemoglobin adı verilen maddenin miktarının azlığıdır.
  • Anemik : kan değerleri düşük olan, yani kan sayımında eritrosit sayıları ve hemoglobin miktarı düşük olan kişi.
  • Anerji : özel bir antijene cevap verilmemesi hali. organizmanın savunma yeteneğinin kaybolması.
  • Anestezi : doktorlar, ameliyat sırasında ağrı duymaması için, ameliyattan önce hastaya bir iğne yapar ya da solunum yoluyla bir gaz verirler. hastanın bilincini yitirerek uykuya geçmesine narkoz, böylece vücudundaki ağrıları duyamayacak duruma gelmesine anestezi, bu duyu yitimine yol açan maddelere de anestezik denir.
  • Angina Pektoris : kalp adelesinin oksijen gereksinimi ile kalp adelesine gelen oksijen miktarı arasındaki normalde olması gereken denge bozulduğu zaman, yani kalp adelesine yetersiz o2 geldiği zaman oluşan miyokart iskemisi, angina pektoris diye isimlendirilen göğüs ağrısı meydana getirir.
  • Anksiete : iç sıkıntısı, iç daralması.
  • Anosmi : koku alamama, nezle grip gibi enfeksiyonlarda olabildiği gibi koku siniri ile ilgili beyin bölgesindeki patolojilerde de görülebilir.
  • Anoreksi : anorexia nervosa, özellikle genç kadınlarda görülebilen, yemek yememek, çok az uyumak, buna rağmen çok aktif olmakla beliren psikolojik bir bozukluktur. bu durum genellikle kişinin çok şişmanladığı kanısı ile mübalağalı bir şekilde rejim uygulaması ile başlar, önceleri kontrol edilebilen iştah bir süre sonra hakikaten yok olur ve zayıflama normal ölçüleri aşar.
  • Ansefalit : beyin iltihabı.
  • Antienflamatuar : iltihabi reaksiyonu önleyen madde, ilaç…
  • Antiseptiklerin Tarihi : insanlar, “mikrop kuramının” bulunmasından yüzyıllarca önce neden ve nasıl etki yaptığını bilmeksizin antiseptikleri kullanıyorlardı. örneğin çiğ etin bol tuz ve baharatla yoğrularak sucuk biçiminde saklanması, sebzelerin yoğun bir tuz ve limon ya da sirke çözeltisi içinde bekletilerek turşu yapılması, bakterileri büyük ölçüde yok ederek bu besinlerin bozulmasını önlüyordu. bugünkü antiseptikler ise louis pasteur’ün değerli çalışmalarının ürünüdür.
  • Antispazmodik : spazm çözücü, daha çok iç organlardaki düz kasların kasılmalarını çözen ilaç grubuna verilen isim.
  • Antistatik : statik elektrik birikimini önleyen madde.
  • Antitoksik : toksin giderici.
  • Antitüssif : öksürük giderici.
  • Antiviral : virüslara etkili, virusların zararlı etkilerini önleyen.
  • Anüler : halka şeklinde.
  • Anüri : idrar çıkaramama.
  • Anüs : makat, sindirim kanalının bitiş kısmı.
  • Aort Kapağı : sol ventrikülden tek yönlü kan akımına imkan sağlayan, aort ile sol ventrikülü birbirinden ayıran oluşumdur. aort kapağı darlıkları çocukluk yaşlarda doğumsal, genç ve erişkin çağda romatizmal, ileri yaşlarda da kalsifik-degeneratif tip daha sık görülür.
  • Aorta : kalpten çıkan, vücudun en büyük damarı, kalpten çıktıktan sonraki kavisli bölümüne arcus aorta, göğüs kafesi içersinde seyreden kısmına torasik aorta ve karın içersinde seyreden bölümüne de abdominal aorta denir.
  • Aortik Anevrizma : aort damarının her hangi bir bölümünde görülen genişleme.
  • Apandisit : kör barsak (apendiks) iltihabı.
  • Apati : çevre ile anormal derecede ilgisizlik, duygusuzluk, kayıtsızlık.
  • Apeks : uç, tepe, zirve.
  • Apirojen : ateş yükselmesine neden olan herhangi bir madde taşımayan.
  • Apne : solunumun geçici bir zaman içinde durması.
  • Apopleksi : felç, inme.
  • Araknoit : beynin üzerinin örten ince zar.
  • Asetabulum : uyluk kemiğinin başının, kalça kemiği ile eklem yaptığı çukurluk
  • Asetilsalisilik Asit : yaygın olarak kullanılan ve bilinen aspirinin kimyasal adı.
  • Asidoz : organizmanın asit baz dengesinde asit istikametinde bozulma sonucu ortaya çıkan entoksikasyon tablosu.
  • Aso : “antistreptolizin o” için kullanılan kısaltma. streptolizin, “hemolitik streptokok” adı verilen bakterilerin salgıladığı toksinin adıdır. bu toksinin varlığını tespit için yapılan tetkike de kısaca aso adı verilir. aso, romatizma gibi bazı hemolitik streptokok enfeksiyonlarında yükselir bu açıdan teşhis te aso değerleri önem taşır.
  • Aşil Tendonu : baldır arka kısmındaki kas grubunun, topuk kemiğine birleşmesini ve ayağın aşağı yukarı hareketini sağlayan yapı(kiriş).
  • Bağışıklık : belirli bir mikroorganizmaya karşı vücudun direncidir. aktif ve pasif olmak üzere iki tip bağışıklık (immünite) vardır. aktif immünite, hastalığın, çok hafif de olsa, bizzat geçirilmesiyle oluşur. hastalığa neden olan organizmalar, vücutta antikor reaksiyonları uyandırırlar ve bu reaksiyonlar, bazı vakalarda, hayat boyu devam eder. pasif immünite ise, antikor reaksiyonu uyandırıcak nitelikte, fakat kuvveti azaltılmış veya değiştirilmiş olan mikropların vücuda aşılanmasıyla oluşur.
  • Bakteriemi : bakterilerin veya bakteri toksinlerinin kana geçmesiyle oluşan ateş, titreme ile seyreden klinik tablonun adıdır. eş anlamlı olarak septisemi de kullanılır.
  • Bandaj : yara sarmaya veya yaraları kapatan gazları ve tespit edici tahtaları yerinde tutmaya yarayan kumaş parçasıdır.
  • Basil : çomak şeklindeki mikroorganizmalardır. örneğin tüberküloz’un etkeni koch adı verilen basildir.
  • Bazal Metabolizma : vücut yüzeyi birimine göre hesap edilen, istirahat anında sarf edilen enerji miktarıdır.vücut yüzeyi şahsın, boyu ve kilosundan hesap edilir. troid bezinin fazla çalışmasında, bazal metabolizma yükselir.
  • Batın : gövdenin, göğüs ve pelvis bölgeleri arasındaki kısmıdır. göğüsten, bir kas bölme teşkil eden diafragma ile ayrılmış olan batının, alt kısmında pelvis boşluğu ile devamlılığı vardır.
  • Bell Paralizi : yüz siniri felcidir.
  • Bence-Jones Proteini : myelomatosis gibi kemik iliğini ilgilendiren hastalıklarda, idrarla çıkartılan bir cins protein.
  • Bikonkav : her iki yüzeyide konkav, iç bükey veya oyuk olan.
  • Bifid : iki bölüme ayrılmış durumda olan, çatallı, yarık.
  • Bifurkasyon : iki dala ayrılma yeri.
  • Bilateral : her iki tarafa ait olan, iki taraflı.
  • Bilüribin : hemoglobinin yıkılmasından açığa çıkan kırmızı boya.
  • Bilüribinemi : kanda bilüribinin artması.
  • Biopsi : canlı bir dokudan muayene edilmek üzere küçük bir parça alınması.
  • Biseksüel : iki cinsiyetli, hem erkek hem dişi.
  • Bilefarit : göz kapaklarının, özellikle kenar bölümlerinin iltihabı.
  • Bone : kemik.
  • Botulismus : basillus botulismus toksinleri ile meydana gelen zehirlenme.
  • Brakiyalji : kol ağrısı.
  • Bradikardi : kalbin dakikadaki atım sayısının azalması.
  • Bronchiolitis : solunum sisteminin en küçük fonksiyonel üniteleri olan bronşiollerin iltihabına denir.
  • Büllöz : büllerden oluşan lezyon.
  • Caduceus : mitolojide tanrı’nın habercisi olan merkür’ün asasıdır. abd ordusu tıp mensuplarının sembolü olup, tıp biliminin sembolü olan eskülap asaından farklıdır. merkür asaının çevresinde iki yılan vardır, eskülap’ta ise, bir yılan bulunur.
  • Calcaneus : topuk kemiği.
  • Candıda : bir mantar çeşidi.
  • Cerahat : alyuvarlar, bakteri ve yıkılmış doku kalıntıları gibi iltihap ürünlerini kapsayan doku sıvısıdır.
  • Cerrahi : tıbbın en eski dallarından biridir. ilaçla ya da başka tedavi yöntemleriyle iyileştirilemeyen hastalıkların, yaralanmaların, vücuttaki yapı bozukluklarının ameliyatla onarılmasına ya da hastalıklı organı kesip çıkararak iyileştirilmesine dayanır.
  • Cerumen : kulak kiri. insan kulağında normal olarak bulunan balmumu kıvamındaki salgıdır. bu salgının fazlalığı, kulak tıkanması ve geçici sağırlığa yol açar.
  • Cestodıasıs : yassı solucan enfeksiyonudur.
  • Clavicula : köprücük kemiği.
  • Cor : kalp.
  • Coxae : kalça kemiği.

 

  • Çekum (Caecum) : incebarsakla kalınbarsağın birleştiği yerdeki kesedir. bu bölgede, iltihaplanma, ülserasyon veya kanser görülebilir.
  • Çıban : çıbanlar, derideki ter bezleri veya kıl keselerinin enfeksiyonlarıdır.

 

  • Dakriyoadenit : gözyaşı bezi iltihabı.
  • Dakriyosistit : gözyaşı kesesi iltihabı.
  • Dakriyosistektomi : gözyaşı kesesinin ameliyatla çıkartılması.
  • Dakriyosistografi : kontrast madde verilerek gözyaşı kesesi ve kanalının radyolojik olarak incelenmesi.
  • Dakriyosistorinostomi : gözyaşı kanalının tıkalı olduğu durumlarda uygulanan, kesenin burun boşluğuna diranajını sağlayan ameliyat.
  • Dakriyolit : gözyaşı taşı.
  • Daltonizm : renk körlüğü.
  • Dar Kanal ( Spinal Stenoz ) : spinal kanal ön-arka uzunluğunun, normal ölçünün altına inecek şekilde dar olması. bt incelemeleri için ( lomber bölgede ) 11.5 mm. nin altında olması dar kanal olarak değerlendirilir.
  • Debilite : zeka geriliği.
  • Defekasyon : dışkının dışarı atılması.
  • Defekt : eksiklik, kusur.
  • Defibrilatör : kalbin normal dışı hızlı atımını durdurarak tekrar normal kalp ritmine dönmesini sağlayan araç.
  • Deflorasyon : kızlık zarının yırtılması.
  • Deformite : şekil bozukluğu.
  • Deformasyon : şeklini bozma.
  • Dekübitis : yatalak olanlarda hareketsizlik sonucu sırtta ve kalçalarda açılan yaralar.
  • Dekompresyon : baskı yapan gücün veya baskının kaldırılması.
  • Dekonjessan : konjesyonu (şişme) azaltan, dekonjessif.
  • Delirium : zehirlenmeler, ateşli hastalıklar, epilepsi, histeri ve akıl hastalıklarında görülebilen, titreme, hallüsinasyonlar ve saldırganlıkla birlikte bilincin kaybolması tablosuna verilen isim.
  • Demonstrasyon : göstererek öğretme.
  • Dejenerasyon : dokuların normal yapılarının bozulup normal fonksiyonlarını yapamıyacak hale gelmeleri.
  • Demiyelinizasyon : sinir liflerinin etrafını saran myelin tabakasının kaybı.
  • Dansimetre : yoğunluk ölçen cihaz.
  • Deontoloji : aynı meslek grubunda olan insanların birbirleri ile olan ilişkilerinde uyulması öngörülen ahlaki, moral değerler.
  • Depilasyon : kılların çıkartılması işlemi.
  • Depresyon : ruhsal ve bedensel çöküntü, isteksizlik.
  • Dermabrazyon : deri üzerindeki benler veya yara izlerini ortadan kaldırma amacı ile yapılan kazıma işlemi.
  • Dermatit : cildin iltihabi durumu.
  • Dermatoloji : cildiye, cilt hastalıklarını inceleyen bilim dalı.
  • Edema : ödem, vücudun her hangi bir yerinde hücre dışında anormal su birikmesi.
  • E.E.G : elektroansefalografi kelimesi için kullanılan kısaltma.
  • Effekt : tesir, etki.
  • Effektif : etkili, tesirli.
  • Efervesan : suya atıldığı zaman küçük gaz kabarcıkları çıkartarak köpüren, eriyen.
  • Effüzyon : vücut boşluklarında veya doku içerisinde sıvı birikmesi. “plevral effüzyon” iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesidir.
  • E.K.G : elektrokardiogram kelimesi için kullanılan kısaltma.
  • Ekinokok : köpek ve kurtlar, nadiren kedilerde bulunan bir parazit olup larvaları memeli canlılarda büyüyerek hidatik kistleri yaparlar.
  • Eklampsi : ilerlemiş gebeliklerde veya doğumdan hemen sonra yüksek kan basıncı, ödem ve idrarda protein yükselmesi ile karekterize nöbetler ve önlem alınmazsa bilincin kaybolması hali.
  • Eko : yankı.
  • Ekokardiyogrfi : kalp, damar sisteminin teşhisinde kullanılan ultrasonik bir yöntem.
  • Ekokardiyogram : ekokardiyografi yoluyla elde edilen çizelge.
  • Ekoensefalogram : beynin ekoensefalografi ile elde edilen çizelgesi.
  • Ekolali : hastanın kendisine söylenilen sözleri anlamsız şekilde aynen tekrarlaması.
  • Eksizyon : bir dokunun çıkartılıp atılması.
  • Ektazi : genişleme. örn. bronşektazi.
  • Ektoderm : derinin en dış tabakası.
  • Ektopi : her hangi bir organın normal bulunması gereken yerde değilde, vücudun başka bir yerinde olması hali.
  • Ektropion : göz kapaklarının serbest kenarlarının dış tarafa kıvrılmaları.
  • Ekzema : deride kızarıklık, şişme, veziküller, kaşıntı gibi belirtilerle görülen daha çok psikosomatik nedenli cilt rahatsızlığı. akut ve kronik diye ayrıldığı gibi yaş ve kuru ekzema cinsleri de vardır.
  • Elektroansefalografi : beynin elektriki faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
  • Elektrokardiografi : kalp adelesinin faaliyetlerinin grafik olarak gösterilmesi.
  • Endokrinoloji : iç salgı bezlerinin fonksiyonlarını, normal dışı çalışma sonucu oluşan hastalıklarını ve bunların tedavilerini inceleyen tıp dalıdır.
  • Endokrinolog : endokrin sistemin yapı, patolojileri ve tedavisi konusunda uzman kişi.
  • Ensefalon : beyin.
  • Envazyon : yayılma, örneğin kafatasındaki bir tümörün beyin dokusuna envazyonu denince tümörün beyine yayılması kastedilir.
  • Epitel : organ ve vücut yüzeylerini örten hücre tabakası.
  • Erozyon : deri veya mukozada görülen, sınırlı bir bölgede epitel kaybı, yüzeyel yaralar. örneğin; cervical erozyon, halk arasında rahim ağzında yara olarak bilinir.
  • Fallop Tüpleri : her biri yaklaşık 10 ar cm. uzunluğunda, uterusun üst köşelerinden yumurtalıklara kadar uzanan iki borudur. tuba uterina veya uterus tüpleri de denir.
  • Falks Serebri : beynin sağ ve sol yarı kürelerini birbirinden ayıran, orağa benzediği için bu isim verilen kalın zar.
  • Familyal : ırsi, kalıtsal, herediter.
  • Farinks : yutak.
  • Fasial Sinir : yüz siniri, yedinci kafa çifti.
  • Fat : yağ.
  • Fatal : öldürücü, ölümle sonuçlanan.
  • Febril : ateşli, hummalı.
  • Fekalit : barsakta bir kısım dışkının sertleşmesi sonucu oluşan dışkı taşı.
  • Feçes : dışkı.
  • Femur : uyluk kemiği.
  • Ferment : bazı organların salgılarında bulunup kimyasal değişikliklere etki eden maddeler.
  • Fermentasyon : mayalanma.
  • Ferritin : demir elementinin vücutta depo edilen şekli.
  • Fertil : gelişme yeteneği olan, doğurabilen.
  • Fertilite : doğurma yeteneği, verimlilik.
  • Fetal : fetus’a ait.
  • Fibrin : kanın pıhtılaşmasına yarayan albumin cinsinden bir madde.
  • Fibrinüri : idrarda fidrin çıkması.
  • Fibrom : iyi huylu bağ dokusu uru.
  • Fibro-Sarkom : bağ dokusunun kötü huylu tümörü.
  • Fibröz : lif dokusu
  • Galaktemi : kanda süt bulunması.
  • Galaktosel : memede, içi süt dolu kist.
  • Galaktore : memeden kendiliğinden süt gelmesi.
  • Galaktoz : süt şekeri.
  • Galaktozüri : gebelerde idrarla galaktoz çıkması.
  • Galaktüri : idrarın süt görünümünde çıkması.
  • Ganglion : lenf bezi, bazı ufak urlara verilen isim.
  • Gangren : dokunun ölmesidir, ancak halk arasında daha çok bir uzvun vücuda bağlıyken ölmesi anlaşılır.
  • Gastrodüodenit : mide ve onikiparmak barsağının iltihabı.
  • Gastroenterit : ishalle seyreden mide barsak iltihabı.
  • Gastroenteroloji : mide, barsak hastalıkları bilgisi.
  • Gastroenterelog : mide, barsak hastalıkları mütehassısı.
  • Gastroskopi : hastaya yutturulan bir kamera ile midenin görerek muayene edilmesi.
  • Gastrointestinal : mide – barsak.
  • Gastrolit : mide taşı.
  • Gastromegali : midenin genişlemesi.
  • Gastronomi : iyi yemek yeme bilimi.
  • Gastroptozis : mide düşüklüğü.
  • eya aralarında kan birikmesi.
  • Hemoraji : kanama.
  • Hemaglütinasyon : kan yuvarlarının aglütinasyonu.
  • Hemanjiektazi : kan damarlarının genişlemesi.
  • Hemanjiom : kan damarlarından dogan urlar.
  • Hematemez : kan kusma.
  • Hematosel : testis torbalarında kan birikmesi.
  • Hematolog : kan hastalıkları uzmanı.
  • Hematomiyeli : omurilikte kanama.
  • Herpes : uçuk, içi sıvı dolu vezikül.
  • Herpes Simpleks : aynı adı taşıyan virüsün sebep olduğu çeşitli deri ve mukoza bölgelerinde yaygın, küçük, içi sıvı dolu oluşumlar ile belirgin virütik enfeksiyon.
  • Hilus : organlarda büyük damar ve sinirlerin, akciğerlerde solunum yollarının giriş kapısı.
  • Hiperkromazi : pigment fazlalığı gösteren.
  • Hipofiz : beyin tabanında burun arkasının üst kısmına uyan bölgede hormon salgılayan bir bezdir.
    Kayıtlı İçerik Bulunamadı!
  • İhtiyozis : cildin pul pul ve kuru oluşu ile kendini gösteren bir hastalık.
  • İdiopatik : oluşumunda bir sebeb gösterilemeyen.
  • İkter : sarılık.
  • İktus : inme. darbe.
  • İdiot : doğuştan aptal.
  • İleitis : ince barsak iltihabı.
  • İleum : ince barsağın son bölümü.
  • İleus : barsak tıkanması.
  • İlluzyon : dışarıdan gelen görsel uyarıların olduklarından faklı algılanması.
  • İmbesil : geri zekalı.
  • İmitasyon : taklit.
  • İmmatür : tam gelişmemiş.
  • İmminent : tehdit eden.
  • İmminent Abortus : düşük tehdidi altındaki gebelik.
  • İmmobil : hareketsiz.
  • İmmün : bağışık,bulaşıcı hastalıktan muaf.
  • İmmünite : bağışıklık,muafiyet.
  • İmmünize : bağışık kılmak.
  • İmmünoloji : bağışıklığı inceleyen bilim.
  • İmmünolog : bağışıklık uzmanı.
  • İntermedier : arada oluşan, meydana gelen.
  • İntervertebral : vertebralar arası, omurlar arası.
  • İntraepitelial : epital hücreleri içerisinde.
  • Jargon : kelimeleri yerinde kullanamama ile karekterize anlamsız ve anlaşılmaz konuşma.
  • Jejunum : oniki parmak barsağından sonra gelen ince barsak bölümü.
  • Jejunit : jejunum iltihabı.
  • Jigantizm : ergenlik çağından önce oluşan hipofiz bezi tümörlerinde büyüme olayının kontrolden çıkması sonucu oluşan dev görünüm.
  • Jinekoloji : kadın hastalıkları ile ilgili tıp dalı.
  • Jinekomasti : erkeklerde memenin anormal ölçüde büyümesi.
  • Jinjivit : diştleri iltihabı.
  • Joint : eklem.
  • Juvenil : gençliğe ait.

 

  • Kakozmi : pis koku.
  • Kalyum : potasyum.
  • Karina : trakeanın (nefes borusu), sağ ve sol akciğerlere girmeden önce ikiye ayrıldığı kısıma verilen ad.
  • Kaşeksi : genel sağlık durumunun bozukluğu ile ilgili ileri derecede zayıflama hali.
  • Katabolizma : maddelerin yüksek terkiplerinin, dokularda yakılarak daha basit terkipte maddeler meydana gelmesi.
  • Keloid : eski bir kesi veya ameliyat yerinde aşırı nedbe dokusu oluşmasıdır.
  • Keratin : tırnak ve boynuzun ana maddesi.
  • Keratinizasyon : boynuzlaşma.
  • Keratit : kornea iltihabı.
  • Keratoma : nasır.
  • Keratometre : kornea kavislerini ölçmekte kullanılan alet.
  • Keratoplasti : matlaşmış korneanın yerine başkasından alınan korneanın konulması ameliyatı.
  • Keratoskop : korneayı muayene aleti.
  • Kernicterus : yeni doğanın şiddetli ikterinde beynin bazı çekirdeklerinin bilüribinin etkisiyle toksik degenerasyonudur.çocukta zeka geriliği ve spastisite görülebilir.
  • Ketonemi : kanda keton cisimciklerinin bulunması.
  • Ketonüri : ıdrarla keton çıkarılması.
  • Kızamık : salgın yapan virütik bir çocukluk çağı hastalığıdır.
  • Kifoz : omurganın açıklığı öne bakan kanburluğuna verilen ad.
  • Kist : etrafı membranla (zar) çevrili içi sıvı dolu oluşumlar. büyüklükleri muhtelif olup vücüdun her tarafında oluşabilir.
  • Kist Hidatik : bazı organlarda (daha çok karaciger, akciğer , beyin) ekinokok adı verilen parazitlerin neden olduğu içi berrak su görünümünde kistler.
  • Kist Sebase : yağ bezlerinin büyümesi sonucu deri altında oluşan kistler.
  • Klostrofobi : kapalı yerlerden sebebsiz yere korkma reaksiyonudur.
  • Kleptomani : ihtiyacı olmaksızın patalojik çalma dürtüsüne verilen addır.
  • Koch Basili : tüberküloz basiline, bulanın adına izafeten verilen ad.
  • Korpus : gövde.
  • Labil : kararsız, çabuk değişen.
  • Laktasyon : annenin süt verme devresi.
  • Lakrima : göz yaşı.
  • Lakün : küçük boşluk, delik.
  • Lagoftalmi : göz kapaklarındaki bozukluk nedeniyle gözlerin tam kapanmaması hali.
  • Lap : lenfadenopati’nin kısaltılmış şeklidir. lenfadenopati, lenf bezlerinde büyüme anlamına gelir.
  • Laparatomi : teşhis amaçlı veya ameliyat için karın boşluğunun açılması.
  • Laparoskopi : ucunda kamera olan, laparoskop denilen aletle karın boşluğunun endoskopik incelenmesi.
  • Larva : tırtıl, kurtçuk.
  • Larenks : gırtlak.
  • Larenjit : larenks iltihabı.
  • Larengoskop : bogazın muayenesine yarayan aynalı ışıklı alet.
  • Larengoskopi : gırtlağın içinin larengoskop ile muayenesi.
  • Lenfoma : başlangıcını lenfoid dokudan almış ur.
  • Lezyon : genel anlamda henüz tam olarak niteliği tespit edilmemiş bozukluk.
  • Ligament : vücudun muhtelif eklemlerinde, organlarında bulunan bağlara verilen isimdir.
  • Lomber Bölge : bel bölgesi.
  • Lumbo-Sakral Bölge : kuyruk sokumu-bel bölgesi.
  • Lumbosiyatalji : belden bacağın arka kısmına siyatik sinir boyunca yayılan ağrı.
  • masıdır.
  • Mastitis : memenin iltihabıdır, emziren annelerde sütün birikmesi nedeniyle veya meme başındaki çatlak nedeniyle sık rastlanan bir durumdur.
  • Mastoidektomi : mastoid hücrelerin iltihaplanması nedeniyle mastoid kemiğin çıkartılması ameliyatıdır.
  • Mastoidit : kulak arkasında bulunan mastoid kemikteki,mastoid hücrelerinin iltihabıdır. genellikle orta kulak iltihaplarını takip eder.
  • Mazohist : işkenceden zevk alan, işkence tarzı hareketlerden cinsel haz duyan.
  • Menenjit : beyin zarlarının (meninkslerin) iltihabıdır.
  • Menopoz : adetten kesilme.
  • Menstrual : menstruasyonla ile ilgili, adet görme ile ilgili.
  • Menstrual Siklus : adet görme dönemleri, iki adet arası.
  • Mentruasyon : adet görme, ay başı. (bayanlarda periodik kanama)
  • Mental Reterdatıon : zeka gelişiminde gerilik.
  • Metastatik : metastaz yapmış lezyona verilen isim. (başka bir organdan atlamış tümöral oluşum)
  • Metastaz : herhangi bir organdaki kanser hücrelerinin, vücudun başka bir bölümüne atlamasıdır.
  • Mitoz : hücre bölünmesi.
  • Mitral Kapak : sol atriumu sol ventriküle bağlayan ve tek yönlü akımın oluşmasını sağlayan bir sistemdir.
  • Miyom : uterus adalesinin iyi huylu tümörüdür.
  • Mukolitik : mukus’u eriten anlamındadır. yani, akciğerlerde oluşan ve katılığı nedeniyle çıkarılmakta güçlükle karşılaşılan mukus’un (balgam) kıvamını azaltarak, atılmasını sağlayan ilaçlar.
  • Mukoza : bazı organların iç yüzlerini kaplayan ve salgı üreten doku tabakası.
  • Myelin : sağlıklı sinir liflerinin etrafını saran ve mesajların iletilmesini kolaylaştıran bir madde olup yapı olarak % 20 protein geri kalan kısmı da lipidten( kolesterol, lesitin ) teşekkül eder. beyinin büyük bölümünün myelinizasyonu 2 yaşın sonuna kadar tamamlanır ancak santral sinir sisteminde myelin oluşumu 10 yaşına kadar sürer.
  • Narkoanaliz : psikanalize yardımcı olmak amacıyla, bir narkotik ilacın kullanılmasıdır.
  • Narkolepsi : önüne geçilemiyecek kadar şiddetli uyuma eğilimi.
  • Narkotik : uyutucu, uyuşturucu.
  • Narsizm : kendi kendini sevmek anlamına gelir.aslında gelişimin normal bir safhasını teşkil eder,ancak hayatın ileri devrelerinde varlığı anormal sayılır.
  • Natal : doğuşa ait.
  • Nazal Kemik : burun kemiği.
  • Nazofarinks : burnun arka kısmı ile yutağın komşuluk yaptığı bölge.
  • Natrium : sodyum.
  • Naturel : normal, tabii.
  • Nausea : mide bulantısı.
  • Nebulizer : sıvıyı püskürterek uygulamaya yarayan alet.
  • Neonatal : yeni doğana ait.
  • Neoplazi : patalojik anlamda yeni doku oluşumu.
  • Nöroloji : asabiye, sinir hastalıkları.
  • Nöroşirürji : beyin cerrahisi.
  • Nodül : yuvarlak, çapı 1 cm’den küçük patolojik oluşumlar.
  • öz kapağının düşmesi ve gözün hareket edememesi ile birlikte oluşan tablo.
  • Oftalmoloji : göz ve göz hastalıkları ile uğraşan bilim dalı.
  • Oftalmoskop : göz içi muayenesinde kullanılan bir alet.
  • Oftalmoskopi : oftalmoskop ile gözün içinin muayene edilmesi.
  • Oftalmolojist : göz hastalıkları uzmanı, göz mütehassısı.
  • Oftalmotonometri : göz içi basıncın ölçülmesi.
  • Okkult : gizli, kapalı.
  • Oklude : kapalı, tıkalı.
  • Oksiput : başın arka kısmı.
  • Okulomotoryus : gözü hareket ettiren sinirlerden birisidir.(3.kafa çifti nervus oculomotorius)
  • Oküler : göze ait.
  • Olekranon : dirsekteki çıkıntı.
  • Olfaktoryus : koku siniri.(nervus olfactorius)
  • Oligüri : idrarın normalden az çıkartılması
  • Oligo : geri,küçük.
  • Oligodendroglioma : sinir sistemi destek dokusuna ait, özellikle beyincikte görülen kötü huylu tümör.
  • Oligospermi : menide spermatozoidlerin normalden az oluşu.
  • Omentum : karın içerisinde, barsakları örten oluşum.
  • Onanizm : genital organlar ile oynayarak kendi kendine tatmin.
  • Onkoloji : tümöral oluşumlarla ilgili bilim dalı.
  • Opak : donuk, şeffaf olmayan.
  • Operabl : ameliyat edilebilir, ameliyat edilmekle halen bir şansı olan. ( aksi; inoperabl )
  • Operasyon : cerrahi müdahale, ameliyat.
  • Opiat : afyonlu ilaç, uyuşturucu.
  • Opistotonus : bazı hastalıklarda vücudun ekstansör (gerici ) kaslarının gerilmesi sonucu gövdenin yay biçimi alarak kasılmış hali. ( örn. tetanozda )
  • Osteogenesis : kemik oluşumu, kemiklerin gelişimi.
  • Osteogenesis İmperfekta : kemiklerin kolayca kırılacak şekilde gevrek oluşu ile karekterize kalıtsal nitelik gösteren hastalık.
  • Osteojenik : kemik yapıcı.
  • Osteoid : kemik gibi, kemiğimsi.
  • Osteoliz : kemiğin çürümesi, nekrozu, erimesi.
  • Osteomalasi : kemiklerin yumuşaması ile karekterize bir hastalık.
  • Osteomiyelit : kemik iltihabı.
  • Osteofit : kemiklerde patalojik olarak oluşan çıkıntı şeklindeki oluşumlar.
  • Osteoplasti : kusurrlu kemiği düzeltme veya sağlam kemikle değiştirme ameliyatı.
  • Ovoblast : yumurtanın geliştiği hücre, yumurta hücresi.
  • Ovosit : olgunlaşma devresinden önceki dişi cinsiyet hücresi.
  • Ovülasyon : kadınlarda yumurtalıklarda ovüm’ün (yumurtanın) atılmasıdır. ovülasyon genellikle adet dönemlerinin ortasına rastlayan 11-14. günler arasında olur.

 

  • Ödem : vücutta anormal miktarda su toplanmasıdır.kalp, damar ve böbrek hastalıklarının bir belirtisi olabildiği gibi bazı allerjik durumlarda ve beyin travmalarında ciddi sonuçlar doğurabilir.
  • Ödipus Kompleksi : bkz. odipus kompleksi.
  • Östaki Borusu : orta kulakla nazofarenksi birleştiren, atmosfer basıncı ile orta kulak içi basıncı dengeliyen yola verilen isimdir.
  • Östrojen : yumurtalıklardan salgılanan ve insanlarda sekonder cinsel karakterlerin gelişmesini sağlıyan hormondur.
  • Ötenazi : kısaca ölüm hakkı da denilebilir.tedavisi mümkün olmayan kronik hastalıklarda, hayattan umudunu kesmiş hastanın ağrısız bir metotla ölümüne izin verilmesidir.yasal değildir.
  • Özefagus : yemek borusuna verilen isimdir, yutak ile mideyi birleştirir.

 

  • Pakimenenjit : beynin en dış zarının (dura mater) iltihabıdır.
  • Pandemi : salgın bir hastalığın kıta düzeyinde çok geniş bir alana yayılmasına verilen isimdir.
  • Palilali : psikolojik bir bozukluk olup, aynı cümle veya kelimenin bir çok defa tekrarlanmasıdır.
  • Palyatif : hafifletici.
  • Palpasyon : elle dokunularak yapılan muayene.
  • Palpitasyon : kalp çarpıntısı.
  • Palsy : felç, inme.
  • Pan : bütün.
  • Panaris : tırnak yatağı iltihabı, dolama.
  • Panarterit : bütün arterleri kapsayan iltihabi durum.
  • Pankardit : kalbin bütün zarlarının iltihabı.
  • Pankreas : karın boşluğunun üst tarafında ve bel omurlarının ön kısmında yerleşik bir organdır.salgılarıyla sindirm fonksiyonuna yardımcı olur ve kan şekerini düzenler.
  • Pankreatit : pankreas iltihabıdır.
  • Panoftalmi : gözün bütün tabakalarının iltihabı.
  • Pansinüzit : bütün yüz sinüslerinin iltihabı.
  • Papillom : meme başı gibi çıkıntılar yapan iyi huylu tümörler.
  • Papillokarsinom : kötü huylu papillom.
  • Papaverin : opiumdan elde edilen, düz kasların spazmını çözücüetkiye sahip bir alkaloid.
  • Papillit : görme sinirinin retinaya girdiği yerin(optik papilla)ödemli iltihabı.
  • Para : yanında, yan. örn. (para-aortik aortun yanında)
  • Parakardiak : kalbin yanında, kalbe komşu.
  • Paralitik : felç olan, felçli kişi.
  • Paralizi : felç.
  • Paramedian : orta hattın yanında, orta hatta yakın.
  • Paramedikal : bir dereceye kadar tıpla ilgili, hekimliği kısmen ilgilendiren.
  • Paranazal : burun boşluğunun yanında, buruna komşu.
  • Parankim : bir organ yada bezin görev gören dokusudur. örneğin, karaciğer parankimi denildiği zaman, karaciğerin bütünü anlaşılır.
  • Paraozefageal : özefagusun ( yemek borusu ) yanında yer alan.
  • Parapleji : belden aşağı her, iki bacağın tutmaması, felç hali.
  • Paraparezi : belden aşağı her iki bacağın kısmi felci, örn. hareket olup, yardımsız yürüyecek kadar güç olmaması.
  • Paratiroid : tiroid bezi arkasında bulunan dört adet küçük beze verilen isim.
  • Paratiroidektomi : paratiroidlerin ameliyatla çıkartılması.
  • Paratrakeal : nefes borusunun yanında yer alan.
  • Paravertebral : omurganın ( vertebral kolon ) yanında yer alan.
  • Parazitemi : kanda parazit bulunması.
  • Parazit : asalak.
  • Parasentez : içinde su veya cerahat toplanmış bir vücut boşluğundaki sıvıyı çıkarmak için yapılan delme ameliyatı.
  • Parenkim : organın kendine özel doku yapısı.
  • Parenteral : ilaç veya serumların ağız yolu ile değil damar yolu, adele içi gibi yollarla verilmesi.
  • Parestezi : uyuşma, karıncalanma veya yanma hissi gibi duyusal bozukluklar.
  • Parietal Kemik : kafatasının her iki yan tarafındaki kemiklere verilen isim.
  • Paroksismal : ani ve geçici krizler halinde gelen.
  • Parsiyel : bütününü kapsamayan, tam olmayan, kısmi.
  • Partikül : parçacık, zerre.
  • Partus : doğum.
  • Parotis Bezi : kulak altı tükrük bezi.
  • Parotitis : kabakulak.
  • Patella : diz kapağı kemiği.
  • Patojen : hastalık yapan madde veya mikroorganizmalar.
  • Patogenez : hastalığın esas ve gelişimi.
  • Patognomonik : bir hastalık için çok özel belirti, bu varsa mutlaka o hastalık akla gelmelidir gibi.
  • Patolojik : normal olmayan, hastalıklı.
  • Patolog : hastalık nedeni ile dokularda meydana gelen değişimleri inceleyen bilimle uğraşan kişi.
  • Pediatri : çocuk hastalıkları ile uğraşan tıp dalı.
  • Pediatrist : çocuk hastalıkları uzmanı.
  • Pelvis : leğen kemiği.
  • Penis : erkek cinsel organı.
  • Periton : karın içi organları çepeçevre saran, karın boşluğunun iç yüzünü örten zardır.
  • Peritonit : peritonun iltihabıdır.
  • Peroral : ağız yolu ile.
  • Peteşi : ciltte nokta biçiminde kanamalar. (damar dışına kan çıkması)
  • Phenotype : kişinin kalıtsal yapısının dışa akseden görünümü, aynı tür fertlerini belirleyen, gözle görülebilen özelliklerin tümü.
  • Pıtrıasıs : daha çok gövdede ve uzuvların gövdeye yakın yerlerinde yerleşen, bazan kepeklenme gösteren bir cilt hastalığıdır. çeşitli türleri vardır, bunlardan pıtrıasıs versıcolor’da deniz mevsimlerinde hasta olan bölge güneş ışını almadığı için daha belirgin hale gelir.
  • Plevra : akciğerleri ve göğüs kafesinin iç yüzünü örten zar.
  • Plevral : plevraya ait.
  • Plörezi : plevra iltihabı. akciğerin üzerini örten plevra ile göğüs duvarını örten iki plevra yaprağı arasında sıvı birikmesi.
  • Plörit : plevranın, sıvı birikmeksizin kuru iltihabı.
  • Polikistik : bazı organlarda çok sayıda içi sıvı ile dolu oluşumlara verilen addır. polikistik böbrek, polikistik meme gibi.
  • Polip : organların ve vücut boşluklarının iç yüzünü kapsayan mukoza adı verilen tabakadan menşeini almış, saplı iyi huylu küçük ur.
  • Posterior Longitidunal Ligament : omurgaların, omurilik kanalına bakan yüzünü saran bağ dokusuna verilen ad. bu bağ dokusunun omurgaların ön yüzünde olanına da anterior longitidunal ligament adı verilir.
  • Postero-Lateral : arka – yan.
  • Prostat : erkeklerde mesanenin altında ve idar yolunun başlangıcında bulunan genital sisteme ait bir bez.
  • Prostatit : prostat iltihabı.
  • Pulmoner : akciğer veya akciğerlerle ilgili.
  • Pulmoner Arter : akciğerin büyük besleyici arteri.
  • Püstül : ciltte, içerisinde cerahat bulunan kabarık lezyonlardır.
  • Rabies : kuduz.
  • Radius : ön kolun dış tarafında (baş parmak tarafında) bulunan kemiktir.
  • Radikal : sebebe yönelik, köklü.
  • Radikül : ince dal, küçük kök.
  • Radikülit : omurilikten çıkan sinirlerin (spinal sinir) kök iltihabıdır.
  • Radikülopati : spinal sinir köklerini tutan herhangi bir hastalık.
  • Radyoaktif : radyasyon yayan özelliğe sahip.
  • Radyodermatit : ışına maruz kalmış ciltte meydana gelen dermatit.
  • Radyoloji : genel anlamda x ışınları, ses dalgaları veya diger yöntemleri kullanarak teşhis hizmetleri veren tıp dalıdır.
  • Radyoterapi : ışınlama kullanılarak yapılan tedavi yöntemi.
  • Rahim : uterus, döl yatağı.
  • Raşitizm : d vitamini eksikliğinin neden olduğu, çocuklarda görülen bir hastalıktır.kemik teşekkülünün tam olmaması nedeniyle tedavisi geciktirilmiş, ihmal edilmiş vakalarda uzun kemiklerde deformiteler teşekkül eder.
  • Refraksiyon : kırılma.
  • Refraktometre : görme bozuklukluklarını ölçen cihaz.
  • Rejenerasyon : harap olmuş bir dokunun kendini yenilemesi, tamiri.
  • Rejional : bir bölgeye ait.
  • Regresyon : bir hastalık belirtisinin gerilemesi, şiddetinin azalması.
  • Regurjitasyon : yenilen yiyecek ve içeceklerin, kusma olmaksızın ağıza geri gelmesi.
  • Rehabilitasyon : fiziki hareket kusurlarını düzeltme, yeniden kazandırma.
  • Relaksin : gebelik esnasında meydana gelen ve doğum işlevinde gevşetici rol oynayan hormon.
  • Remisyon : hastalık belirtilerinin sönmesi.
  • Renal : böbrekle ilgili.
  • Renal Arter : böbrek arteri.
  • Reproduktif : çoğalabilen.
  • Respirasyon : solunum, nefes almak.
  • Respiratuvar Sistem : solunum sistemi.
  • Retansiyon : birikme, toplanıp kalma. ( örn. idrar retansiyonu;idrar tutulması, idrar yapamama.)
  • Retiküler : ağ gibi, ağ biçiminde.
  • Retina : gözün en iç tabakası, ağ tabaka.
  • Retinit : retina iltihabı.
  • Retrobulber : göz küresinin arka kısmı.
  • Retrobulber Nörit : görme sinirinin, gözün arka kısmındaki bölümünün ani görme kaybı ile karekterize iltihabi durumu.
  • Retrogressiv : gerileyen.
  • Retroperitoneal : periton zarının arkasında.
  • Retroversi : bir organın normal konumda değil arkaya doğru eğik durumda olması.
  • Revaskülarizasyon : yeniden damarlanma.
  • Reynaud : sebebi bilinmeyen, daha çok orta yaşlı kadınlarda rastlanan bir rahatsızlık olup, özellikle soğuğa maruz kalınca parmaklarda morarma ve hissizleşme ile karakterize bir damar rahatsızlığıdır.
  • Rezeksiyon : bir organ veya vücut kısmının bir bölümünün veya tamamının çıkartılması.
  • Rezidü : artık, bakiye.
  • Rezidüel : kalan, artan. ( örn. rezidüel idrar; idrar yapıldıktan sonra çıkartılamıyarak geride kalan idrar.)
  • Rezistan : mukavim, dirençli.
  • Rezistans : direnç, mukavemet.
  • Rezorbsiyon : emilme.
  • Safra : karaciger tarafından salgılanan, yeşilimsi kahverengi bir sıvıdır.safra, kısmen yağ sindirimine yarayan bir salgı, kısmende eskimiş alyuvarların tahrip olmaları sonucu oluşmuş bir atılma ürünüdür.
  • Safra Kesesi : karaciğerden salgılanan safranın toplandığı, karacigerin alt kısmında bulunan torba şeklinde bir organ-dır.kesenin görevi, safrayı depolayıp, yoğunlaştırmak, ve gerekli aralıklarla oniki parmak barsağına safra salgılamaktır.
  • Sak : kese, torba.
  • Sakküler : keseye benzer, torba gibi.
  • Sakrum : kuyruk sokumu.
  • Sakralizasyon : beşinci bel omuru ile kuyruk sokumu kemiğinin birleşik olmasına verilen isim.yapısal bir farklılıktır.
  • Sakroiliak Eklem : sakrumla kalça kemiğinin, sağda ve solda yapmış olduğu eklem.
  • Sadizm : başkalarına acı vermekten cinsel haz duyma.
  • Sadist : başkasına işkence etmekten zevk alan kişi.
  • Sagittal : vücudu sol, sağ şeklinde ortadan ayıran düzlem.
  • Sakro-İliak Eklem : kuyruk sokumu kemiği ile leğen kemiğinin yapmış olduğu eklem ( sağ ve solda olmak üzere her iki tarafta da vardır. )
  • Sakrum : kuyruk sokumu kemiği.
  • Salisilik Asit : ateş düşürücü etkisi olan ve aspirin yapımında kullanılan bir madde.
  • Salmonella : bir bakteri türü.
  • Salpinks : tuba uterina, rahimle yumurtalıklar arasındaki geçişi sağlayan, sağlı sollu iki tarafta bulunan tüpler.tüplerin tıkalı olması kısırlığa neden olur.
  • Salpenjit : tuba uterinaların iltihabı.
  • Sedasyon : hastanın sakinleştirilmesi.
  • Simpleks : tek maddeden oluşmuş, basit, sade.
  • Siroz : bir organda sertleşme ve nedbeleşme ile karakterize fibröz doku oluşumuna verilen isimdir. ancak bu terim hemen her zaman karaciğerin görevini yapamamasıyla ilgili, kronik karaciğer iltihabı için kullanılır.
  • Sitoloji : hücre bilimi.
  • Spinal Stenoz ( Dar Kanal ) : spinal kanal ön-arka uzunluğunun, normal ölçünün altına inecek şekilde dar olması. bt incelemeleri için ( lomber bölgede ) 11.5 mm. nin altında olması dar kanal olarak değerlendirilir.
  • Spondilozis : omurların ( vertebra ), spesifik olmayan degeneratif süreci; omurlarda yaşın ilerlemesiyle veya travmalar sonucu kemik yapıda dikensi çıkıntılar eklem aralıklarında daralmalar gibi değişimlerin oluşması. halk arasında kireçlenme olarak da adlandırılmaktadır.
  • Spondilolistezis : bir omurun ( korpus vertebra ) diğerinin üstünde öne doğru kayması. genellikle s1 ( 1. sakral vertebra ) üstünde l5 ( lomber 5. vertebra ), daha seyrek olarak da l5 üstünde l4.
  • Sternum : iman kemiği.
  • Subkarinal : karinanın altında. (karina: trakea’nın ikiye ayrıldığı yere verilen isim)
  • Subplevral : akciğer zarının altında.
  • Süt Bezesi : meme dokusu içerisindeki süt üreten bezler.
    Kayıtlı İçerik Bulunamadı!
  • Tabes Dorsalis : sfilizin ilerlemiş döneminde sinir sistemi tutulumuna bağlı olarak dengesizlik, yürüme güçlüğü görme bozuklukları ile seyreden tabloya verilen isimdir.
  • Talamus : orta beyindeki bir cekirdek grubuna verilen addır.
  • Talasemi : kalıtsal bir kan hastalığıdır.akdeniz kıyılarında yaşayanlarda daha sık görülür.
  • Takipne : çok hızlı solunum.
  • Tartar : diş taşı.
  • Telenjektazi : deride veya mukozalarda kırmızı lekeler şeklinde görülen kılcal, arteriol ve venüllerin genişlemesinden oluşan lezyonlar.
  • Telekardiofon : kalp seslerini hastadan uzakta dinleten alet.
  • Telepati : beş duyu işe karışmaksızın düşüncelerin, bu duyuların üstünde bir yolla aktarılması.
  • Temporal Bölge : şakak bölgesi.
  • Tendinit : tendon iltihabı.
  • Tendon : kasların kemiklere yapışmasını sağlayan yapılar.
  • Tenesmus : rektum veya mesanenin iltihaplı durumlarında görülen, ağrılı işeme veya defekasyon duygusu.
  • Tenya : barsak paraziti, şerit, yassı solucan.
  • Testosteron : erkek seks hormonuna verilen addır.
  • Tromboz : kan damarlarının pıhtı veya ateron (kolesterol) plakları oluşarak tıkanmasıdır.
  • Ulcus : bkz.ülser
  • Ulna : önkolun iki kemiğinden içte (serçe parmağı tarafında)bulunanıdır.
  • Ultrasonografi : ultra-ses kullanılarak elde edilen görüntüler.bir çok hastalığın ön teşhisinde kullanılan, ancak daha çok karın organları gibi ses dalgalarının kolayca geçebileceği konumdaki organların tetkikinde etkili bir inceleme yöntemidir.şua söz konusu değildir.
  • Ultraviole : dalga boyu 2000-4000 arası olan mor ötesi ışınlar.
  • Uterus : rahim, döl yatağı.
  • Uterus Bicornis : uterusun iki boynuzlu olması anlamında bir terimdir.uterusun üst kısmının çökük olması nedeniyle her iki uç kısımlarının beligin hal alması sonucu ortaya çıkan görünümdür.
  • Uvula : küçük dil.

 

  • Ülseratif Kolit : kalın barsakla rektumun, kronik iltihabı ve ülserasyonudur.
  • Üremi : kandaki üre oranının normalin üzerinde olması halidir.
  • Üreter : böbreklerle idrar torbasını birleştiren, idrarın torbaya ulaşımını sağlayan tüptür.her iki tarafta birbirinden bağlantısız olarak bulunur.
  • Üretra : idrarın dışarıya atılmasını sağlayan ve ıdrar torbasından sonraki idrar yoluna verilen isim.
  • Üretrit : üretranın iltihabıdır.
  • Üroloji : kadın ve erkeklerdeki idrar yolları ve üreme sistemleri ile ilgili hastalıkları inceleyen bilim dalıdır.bevliye.
  • Ürtiker : hassasiyet sonucu ortaya çıkan deri döküntüleri ve kaşıntı ile belirgin bir durumdur.
  • Ürin : idrar.
  • Ürogenital : genital ve idrar yolları sistemi ile ilgili.
  • Ürografi : damardan kontrast madde verilerek böbrekler,idrar torbası ve idrar yollarının belirli zaman aralıkları ile filmlerinin çekilmesidir.üriner sistem hakkında teşhis amaçlı yapılan işlemdir.

 

  • Vagotomi : vagus sinirinin etkisini ortadan kaldırmak amacıyla dallarından birisinin kesilmesidir.
  • Vagus : nervus vagus onuncu kafa siniridir, kafatasından çıktıktan sonra mide , barsak sisteminin bir kısmına, kalp ve akcigerlere dallar verir.bu sistemlerin fonksiyonlarında önemli rol oynayan bir sinirdir.
  • Vajen : kadın cinsel organı.
  • Vajinit : vajina iltihabı.
  • Varis : kirli kan taşıyan damarların, fonksiyonel bozuklukları sonucu ya da kan akımının önündeki bir engel nedeniyle genişliyerek kıvrımlı bir hal almasıdır.yüzeyel olduğu gibi derin venlerde de varis gelişebilir.
  • Varikosel : erkeklerde spermatik kordon venlerinin genişlemesi sonucu torbalar içersinde varis oluşumu.
  • Vaskülit : damar iltihabı.
  • Vazodilatasyon : damar genişlemesi.
  • Vazodilatatör : damar genişletici etkiye sahip ilaç, madde.
  • Vazokonstrüksiyon : damarları büzülmesi, kasılması.
  • Vazokonstrüktör : damarları büzen etkiye sahip ilaç, madde.
  • Vazospazm : damar kasılması, büzülmesi.
  • Vejeteryan : bitkisel gıdalarla beslenen, etyemez.
  • Ven : kirli kanı kalbe taşıyan damarlar.
  • Vertebra : omur.
  • Vertigo : genel anlamda baş dönmesi, hareket duygusu demektir. ancak tansiyon düşmesi ile ilgili baş dönmeleri bu kapsamda değildir. vertigodan kastedilen labirentit, iç kulak iltihabı, meniere hastalığı gibi durumlarda olan baş dönmesi hissi vertigo diye adlandırılır.
    Kayıtlı İçerik Bulunamadı!
  • Yabancı Cisimler : vücudun belirli bir yerinde, normalde bulunmayan her hangi bir madde yabancı cisimdir. bunlara özellikle çocuklarda, barsaklar, kulak ve burunda rastlanır. yutulan yabancı cisimler, yemek borusunda takılabilir, ya da tehlikeli olabilir.bu nedenle bazen ameliyatla çıkartılmaları gerekebilir.
  • Yağ Embolisi : büyük kemik kırıklarında görülebilen bir komplikasyondur. kemik iliğindeki yağın bir kısmı açığa çıkar ve yağ damlaları kan dolaşımına karışıp damar tıkanmasına neden olur.
  • Yağlı Dejenerasyon : en çok kalp, karaciğer ve böbreklerde görülür. bu organlarda, hücreler normal çalışma yeteneklerini kaybederler ve içlerinde yağ tanecikleri birikir.
  • Yalancı Gebelik : tüm gebelik belirtilerinin olmasına rağmen, uterus boştur. bu duruma yalancı gebelik denir. daha çok psikolojik menşelidir.

 

  • Zar : anatomide makroskopik ya da mikroskopik boyutlu, az ya da çok farklılaşmış ya da karmaşık yapıda, geniş ve yassı katman biçimli oluşumların genel adıdır.
  • Zatürree (Pnömoni) : akciğer dokusunun iltihabı. çeşitli etkenlere bağlı olarak gelişmekle birlikte, genellikle birincil ya da ikincil mikrobik etkenlerin yol açtığı akut ya da subakut hastalık tablolarını belirten bir terimdir.
  • Zayıflık : kişinin vücut ağırlığının yaşına, cinsiyetine ve boyuna göre hesaplanmış normal değerlerden daha düşük olması.
  • Zehir : hücrelere ve yaşayan dokulara kimyasal ya da biyokimyasal nitelikte zararlar veren her türlü madde. zehrin en tipik özelliği bu zararlı etkisini en küçükdozlarda bile göstermesidir.
  • Zehirlenme : bir zehrin vücutta emilmesiyle ortaya çıkan belirtileri anlatan genel terim. görece küçük miktarlarda kimyasal ya da biyokimyasal etki gösteren zehir, süresi ve ağırlığı değişebilen bir hastalıkhaline ya da ölüme yol açar.
  • Zeka : yeni sorunları karşılayarak uygun çözümler bulmak amacıyla, zihnin tüm ögelerini amaca uygun kullanabilme yeteneği ya da gücü.
  • Zeka Geriliği : zihinsel gelişmenin yavaşlığı. doğuştan gelen ya da bebeklik çağında ortaya çıkan zihinsel yetersizliğe bağlı olarak ruhsal gelişimi duraklayan kişilerde görülür.
  • Zeka Yaşı : psikolojide, zeka testleriyle saptanan ve takvim yaşından farklı olarak belirli bir yaş grubuna özgü becerilerle zihinsel yetkinliği ifade eden ölçü.
  • Zigoma : gözlerin alt ve yan kısımlarında, elmacık kemiklerine karşılık düşen yüz bölgesi.
  • Zigot : döllenme sırasında spermatozoitin yumurtayla birleşmesi sonucu oluşan hücre.
  • Zona : etkeni su çiçeğine de yol açan virüs hastalığı. herpesvirüs.